6/24/2016

Tattoo Mix Dövme Salonu


SEMBOLİK SERENAT

Kapıdan girdi, heyecanlıydı. Sesi titreyerek “Rahmetli annem dün gece çilek reçeli yapıyordu rüyamda” dedi. " Çilek dövmesi yaptırmaya geldim,".
“Ben, babam öldükten sonra baba oldum,” dedi. Bildim isteğini o babasının göremediği torununa onun ismini vermeye gelmişti.
Daha 4. ayının 1.gününde kaybettiği kızının okşamaya doyamadığı, numara numara büyütemediği ayak izlerinden birini kalbine, diğerini de hemen kalbinin üzerine işletmek için buradaydı. 
Tüm gelenler, içsel duygularını, sadece kendilerine ait olmasını istediklerini, sabit hale getirebilmenin telaşındaydılar. Her biri sadece ama sadece onlar kadar kalabilecek,  belki de hissettiklerini ifade edecek başka bir kelimenin olmadığından bu sanatı seçmiştiler.
İşte buydu bu sanatı diğer sanatlardan ayıran tek erdem.
Tüm gelenlerin isteği ortak; Ruhlarına fikir tabelası olabilmek.
Aslında dile getirmenin püf noktası, deriye zerk ediliyor oluşu. İçin için ağlarken gülen gözlerin sebebi, salınan  müzikle içe çekilmesi, gelecek nesillere değil,  en degerli varligina isleniyor olusundan. Amac sanki toprağı güfteleyip, içinde barındırdığımız ama yeterince arındıramadığımız ruhlarımıza kalelik yapan bedenlerimizi, renklerle besteleyip, ıslık çalarak fısıldamak tene. 
Çizgileri dogurup buyutmek gibi kendi gökyüzümüzün kara deliklerinde. Dokunmayı beceremediğimiz, düşünmeye değinemediğimiz ama parsellenmiş yerlerimizin izleri bedenimize islenenler.
Telafisi mümkün olmayan soyutlukların somut imgeleri, kendi vitrinimizin göze batan köşesi, bitmesini hic istemedigimiz öğünümüzdür dövme. 
İşlenilen öfkeyse eğer,  azaltan; 
sevgiyse, yücelten; 
anıysa,  gülümseten ve hiç unutturmayan; 
özlem ise, onu sana katan. 
Dedim ya bitmesini istemezsin iste.
Bir iğne ucu kadar alanın -fındık kabuğunu dolduramadan daha- rengini değiştirdiği hücreler ile noktanin, belki de virgüle inat bazen en başa döndüğü sonsuzluktur.
O sonsuzluğun içinde henüz öğretilemeden unutulmuş kadim bilgilere, nadasa bırakılmış derimizi toprağa,  tüylerimizi kalem girmemiş ormanlara teslim edip, kendi coğrafyamızın tepelerine çıkıyoruz. Sonra çukurlarımizda yuvarlanıp, ebem -gok -kuşağının gölgesinde soluklaniyoruz. Ve muhtesem bir final icin  irem -dogum - bağının üzümlerinden yapılan şarabı, boya hokkasına banıp, tinsel bir divite dönüştüruyoruz. Artik  tensel bir şölendir dövme.
Sesi vardır onun.  Bilir misiniz sesini?  “ritmikanık”; ürkütür, sevdirir, özletir, patlamaya hazir gokyuzunde ama gök gürültüsüzdur ve döller seni o ses. Tipki rahmin bedeni hazirladigi gibi. Icindeki cenin fikirlerini soyleyecegi ana kadar öylece susar. Yaşanmış ya da yaşanacak, anlatılmazlıkları bir karede, bir görüşe ve sonsuz yoruma sığdıran, aynadaki yüzümüzü yansıttığımız diğer yarımızdır. Kaybetmeyi beceremeyeceğimiz bir aksesuar, garanti süresi ömrümüz kadar olan, kendimize sunduğumuz ikramlardır anne reçelinin tadında.  Oğlunda babasının ismi ve büyütemediği ayaklara zemin olmuş annenin kalbi kadardır. Aşkta da, huzurda da, aynıdır etkisi; bir histir ve dile gelir, göze girer. Doğadaki her canlı gibidir, taze doğar, yaşlanır ama ölmez.  O küçük iğnenin bedende yarattığı hafif acının büyük etkisigörünenin arkasındaki bir aktarımdır.
Doğasının rüzgarından, suyundan, içinin siyahından çalınıp “termikleştirilerek”  elektriğin  depolandığı o trafolardan şehre, sonra ilçelere, mahallelere ve binalara, ta ki prizine fişini taktığım adaptöre, oradan da sanki iki mahalle guzeli kadin gibi camdan cama dedikodu yaparcasına makineme yetiştiriveriyorlar hemen olup biteni, enerjiyi; sanki ilettigini emrime amade edercesine.
Yalıtılamamış güç, dijital göstergede boyutlanıp sinsice clipcorttan bedene süzülür. Son galibiyetini almaya programlı pigment parçacıklari, birbirleriyle adeta yarisirmiscasina akıverirler o bütünün her pikseline. 
Her isleyis, kulu olamadığı dengenin tanrısı olduğunu fisildar ona. Kılcal bobinler aktaracak nesilleri ancak iğnenin ucuna. Örfler, ananeler; renklerden peydahlanacak ki,  karıştıkça iliğini açabilsin pedalına basan terzi. Kumaşını ütülesin ki iki parmağı ile dikiş tutsun beden ruha, ten boyaya, desen!!! 
Simdiden sonra sen desen, ya da diyemediklerin için aslında keşke desen. 
Belki de öyle bir desen ki, mesela bazen herkes anlasa şıp diye…

Bazen de kimse görmese, ya da bir kez yapmissin sonra bir daha ve bir kez daha. İlk yapılandan sonraki önemsizliği kadar önemli olabilse. Acısına duyarsız olsan, buyuklugunu goze alabilsen ve  desen mesela, okyanus ben olsam da içimde balıklar yüzse ama akvaryumumun camı olmasa desen.  Kendi ormanlarımda kralım ama bu defa kuşlar olsa desen, ya da arka bahçemde iklime inat lotuslar açsa desen. Kuyrukları bile çakışmadanevrenimdeki dilediğim galaksilerime serpiştireceğim desen yıldızlarımı.  Kulaklarımdan değil de boynumdan içeri girse desen müziğin notaları. Yekten dönse zarım, düşsel’se tenim, perdesi olsa da açılsa desen içimin tiyatrolarının unutulmuş replikleri sufle sufle. Kınasına yanan gelinim, çeyizime sandık çiz desen. 
Tabii ki dediklerini duyuyorum desem ve birlikte yola devam etsek.
Mitolojik tanrılara asa olsam desen de sen ayırsan denizleri ikiye. Antik Mısır’da Bastet olsam, bir tas su koyarlar kapılarının önlerine insanlar belki desen, yeniçeri olmakla samuray olmanın farkını anlarım kılıç çiz desen ya da bir geyşanın gözyaşı şişesindeki İstanbul siluetine bakarken iki kadeh gözyaşı koy desen alta o da benden ücretsiz.
Kalbimi kazanmak icin tek bir gulusun yeter.
 En çok unutmak istediğin kişiyi kazı desen, unutmamak için hem de; gulsek o anda birlikte, sonra huzunle, dedektörsüz sondajsız aramadan bulacagim bir desen olsun,  aramaktan yorgunum desen. Kelebeklerin ömrüne ömür katsan mesela, karnından başlasalar uçuşmaya. Geçmişinden yeni gecmis yaratsan, tribalize edilmiş hayallerimi pürrealistik çalışabilir misin desen, erbabına. 
Denerim ne de olsa bedenine isleyenim.
Acılarım için yan masadan bir smiley göndersinler desen, garson anlasa hemen. Dövme yaptırmaya sonsuzluk sembolu ile başlayacağım desen, sonra sol anahtarı yaptırsan mesela aşırı faşist. Sasiran gozlerle baktiginda goz yasini ben silsem.
 Peri kızımın kanatlarına kem gözler konsun desen de sussa işinin ehli, diyemese de çizemese de. Caresiz islesede...
 Uğur böceğini mavisi  yoncanın köşesine, yıldızın gölgesi  söğüdün törpüsüne, kavalın tuşu şarkıdaki resme, ateş suya, su toprağa, toprak havaya benzemesin ama fazla da büyük olamasın desen. Sasirip kalsam bir bilse ne istedigini diyebilsem...
“Şuurdan şuraya” kadar olsun da gerisi bana kalsın desen. Orama değil, orana istiyorum bil desen ama bunu ona diyemesen.  Varlığıma sunulmuş armağana bir fiyonk da sen koy desen, dayatılamamışlara direnmenin seansı ne kadar desen, makinem sussa.
alın yazıma font seçelim mi desen belki, enine ödesen de parasını boyuna ermese aklın. Gözlerime kırmızı fer de çek desen, doğuramadıklarımın ebesini çiz bana desen. Iste kendini bilen desem ve sesin buyusuyle baslasak islemeye birlikte...
Aitken de sahipken de törelere kurbanken de aynı yere aynı renkte olsun desen yaftam. Küçük ayaklarıma büyük pabuçlar olsun desen, 
Vurmayın öldüm, ekmek almaya çıktım ekmek oldum desen ekilesi toprağa. Kirmizi kaplasa her hucreyi ve bende sende gorsen gozumdeki yasi, silerken de kralice arinin viziltisi yuregimden gecse bedenine dusse...
Hiç demesen de olur desen, bazen. Gozlerinden yaslar gelince ağlasam silinir mi deyip gülsen hemen korkudan, bende eslik etsem kahkahana.
Desen ki, desen zenginiyim ben borcum olsun, ruz-i mahşer maskesi istiyorum desen balkabağı içinde. O neymis ki demeden baslasak ise.
Sisteminiz desen, ekolojik olsaydı biraz, siz yokken var olduğu gibi.  Buzları eritip terlerimizde boğulalım desen. Dayanamasam yarisan o pigmentlere ozgurluk versem...

Sevkle devam etsem durdurulmak mumkun olmadan...
Dövme desen de dövse halısını adeta bir gündelik hayat, üç kuruşluk bedel işte. O demir ki dövme yetmez su da ister, gönül bu sevmek yetmez çekmek ister.
Demelerim bitmez susmak istesem de...
Desen ki, desen desen içinde olsa da içi dışında kabuk tutsa, kraterlerine kar yağdırsam azar azar parmak uçlarımla. Her çatlağı bir kanyon, yüzeyimin erozyonu, yüreğimde ovalanıp yuvalansam desen. En yuksek tepeye birlikte varmayi hayal etsem...
Gamlarıma  gem çiz desen kemsiz, ortasından kırsan iğnesini, o desen ki, o olsa, her desende o olsa. Baska bir sey goremeden gozlerim kamassa...
Sesten ırak tınısını, göze yakın ete sabit bana ait oluşunu sevdim desen de sahiplensen, sen ölsen o kalsa. Sende bende bilsek sessizce kalsak...

Püflesen de  aşsan duygu promilinin limitlerini, çektikçe sevsen cezanı, şeceremin detaylarını kazı bana desen affola. Yapmasam olmaz...
Kesilememiş bilet numaramı istiyorum desen böğrüme, günlerinle ödesen de  ömrümden çalsan helalleşsek. 


Kendinde mi diye sorgulamayi kesip, bassam pedala...
Ejderhanın alevleri çakmağıma taş, taşıma tuz olsun. Pandoranın kavanozundaki iksire ulasamazmiyim desen. 
Iğnenin ucuyla talan etme desen. Deş döşümü içim taşsa, tuş olur, ağıtsa türkü olur desen.
Tene yapışan öpücüğü gibidir sevgilinin, üşüyen mahrem yerlerine serilen örtü, pas tutmaya yüz tutmuş şırasına şahit babanın güven dolu elidir dövme.
Medikal kabusların tropikal serumlarıdır zerk edilen reçetene.  Şarhoşluğunu tokuşturduğun özür, falındaki kısmet, ötelenmiş dilek, bozulmayan orucudur prensesin. Ancak bir ömürlüğüne kiralayabildiğimiz işletmemizin, fişi kesilmemiş işlemeleri, iğneli iplikli dokumalarımızdır iliklerimize kadar. 
Yüreğinin karası değil boyasının siyahıdır perdesine nakş olan. Kirine pak, elçisine zeval, derdine derman makinasından akan tılsımıdır dövmecinin. 
Korkusuz tövbeleridir insan olanın, yürekli kaçışları sır dolu itirafları, pişmanlıklarının paradigmal egolarıdır. 
Peçetelenip kuşanmak savaşa, streçlenip savuşmak, al-yen içinde kalsa kol dışında, açılmamış zarfın denizkızlı pulları, kum saatinin ibiğinde doğsa güneşte batsa deglarelerin de  kontrasta inat. Rutuşu yazdan sonra olsa yazının, bol taneli kardan önce. 
Sen desen fistanıma çilesiz pile çiz, teğerine teyetsiz geçsem astarı yüzüm olsa. Samanlıkta ta bulduğum jargonumun iğneli nükteleriydin, ol de dedin, oldum.
 Iste dostlar, yelesine yular, sualine tuval, mektuptaki son kelime,  dovme desen sembolik bir seranattır biraz.          
                                                                              
 MEHMET ALİ PEHLİVAN
TATTOOMIX/2015/NİŞANTAŞI

0 yorum:

Yorum Gönder