SEMBOLİK SERENAT
Kapıdan
girdi, heyecanlıydı. Sesi titreyerek “Rahmetli annem dün gece çilek reçeli
yapıyordu rüyamda” dedi. " Çilek dövmesi yaptırmaya
geldim,".
“Ben,
babam öldükten sonra baba oldum,” dedi. Bildim isteğini o babasının göremediği torununa
onun ismini vermeye gelmişti.
Daha
4. ayının 1.gününde kaybettiği kızının okşamaya doyamadığı, numara
numara büyütemediği ayak izlerinden birini kalbine, diğerini de hemen kalbinin
üzerine işletmek için buradaydı.
Tüm
gelenler, içsel duygularını, sadece kendilerine ait olmasını istediklerini,
sabit hale getirebilmenin telaşındaydılar. Her biri sadece ama sadece onlar
kadar kalabilecek, belki de hissettiklerini ifade edecek başka bir
kelimenin olmadığından bu sanatı seçmiştiler.
İşte
buydu bu sanatı diğer sanatlardan ayıran tek erdem.
Tüm
gelenlerin isteği ortak; Ruhlarına fikir tabelası olabilmek.
Aslında
dile getirmenin püf noktası, deriye zerk ediliyor oluşu. İçin için ağlarken
gülen gözlerin sebebi, salınan müzikle içe çekilmesi, gelecek
nesillere değil, en degerli varligina isleniyor olusundan. Amac sanki
toprağı güfteleyip, içinde barındırdığımız ama yeterince arındıramadığımız
ruhlarımıza kalelik yapan bedenlerimizi, renklerle besteleyip, ıslık çalarak
fısıldamak tene.
Çizgileri
dogurup buyutmek gibi kendi gökyüzümüzün kara deliklerinde. Dokunmayı
beceremediğimiz, düşünmeye değinemediğimiz ama parsellenmiş yerlerimizin izleri
bedenimize islenenler.
Telafisi
mümkün olmayan soyutlukların somut imgeleri, kendi vitrinimizin göze batan
köşesi, bitmesini hic istemedigimiz öğünümüzdür dövme.
İşlenilen
öfkeyse eğer, azaltan;
sevgiyse,
yücelten;
anıysa,
gülümseten ve hiç unutturmayan;
özlem ise,
onu sana katan.
Dedim
ya bitmesini istemezsin iste.
Bir
iğne ucu kadar alanın -fındık kabuğunu dolduramadan daha- rengini
değiştirdiği hücreler ile noktanin, belki de virgüle inat bazen en başa döndüğü
sonsuzluktur.
O
sonsuzluğun içinde henüz öğretilemeden unutulmuş kadim bilgilere, nadasa
bırakılmış derimizi toprağa, tüylerimizi kalem girmemiş ormanlara
teslim edip, kendi coğrafyamızın tepelerine çıkıyoruz. Sonra çukurlarımizda
yuvarlanıp, ebem -gok -kuşağının gölgesinde soluklaniyoruz. Ve muhtesem bir
final icin irem -dogum - bağının üzümlerinden yapılan şarabı,
boya hokkasına banıp, tinsel bir divite dönüştüruyoruz. Artik
tensel bir şölendir dövme.
Sesi
vardır onun. Bilir misiniz sesini? “ritmikanık”; ürkütür, sevdirir,
özletir, patlamaya hazir gokyuzunde ama gök gürültüsüzdur ve döller seni o ses.
Tipki rahmin bedeni hazirladigi gibi. Icindeki cenin fikirlerini soyleyecegi
ana kadar öylece susar. Yaşanmış ya da yaşanacak, anlatılmazlıkları
bir karede, bir görüşe ve sonsuz yoruma sığdıran, aynadaki yüzümüzü
yansıttığımız diğer yarımızdır. Kaybetmeyi beceremeyeceğimiz bir aksesuar,
garanti süresi ömrümüz kadar olan, kendimize sunduğumuz ikramlardır
anne reçelinin tadında. Oğlunda babasının ismi ve büyütemediği ayaklara
zemin olmuş annenin kalbi kadardır. Aşkta da, huzurda da, aynıdır etkisi; bir
histir ve dile gelir, göze girer. Doğadaki her canlı gibidir, taze doğar,
yaşlanır ama ölmez. O küçük iğnenin bedende yarattığı hafif acının
büyük etkisigörünenin arkasındaki bir aktarımdır.
Doğasının
rüzgarından, suyundan, içinin siyahından çalınıp “termikleştirilerek”
elektriğin depolandığı o trafolardan şehre, sonra ilçelere,
mahallelere ve binalara, ta ki prizine fişini taktığım adaptöre, oradan da
sanki iki mahalle guzeli kadin gibi camdan cama dedikodu yaparcasına makineme
yetiştiriveriyorlar hemen olup biteni, enerjiyi; sanki ilettigini emrime amade edercesine.
Yalıtılamamış
güç, dijital göstergede boyutlanıp sinsice clipcorttan bedene süzülür. Son
galibiyetini almaya programlı pigment parçacıklari, birbirleriyle adeta
yarisirmiscasina akıverirler o bütünün her pikseline.
Her
isleyis, kulu olamadığı dengenin tanrısı olduğunu fisildar
ona. Kılcal bobinler aktaracak nesilleri ancak iğnenin ucuna. Örfler,
ananeler; renklerden peydahlanacak ki, karıştıkça iliğini açabilsin
pedalına basan terzi. Kumaşını ütülesin ki iki parmağı ile dikiş tutsun beden
ruha, ten boyaya, desen!!!
Simdiden
sonra sen desen, ya da diyemediklerin için aslında keşke desen.
Belki
de öyle bir desen ki, mesela bazen herkes anlasa şıp diye…
Bazen
de kimse görmese, ya da bir kez yapmissin sonra bir daha ve
bir kez daha. İlk yapılandan sonraki
önemsizliği kadar önemli olabilse. Acısına duyarsız olsan,
buyuklugunu goze alabilsen ve desen mesela, okyanus
ben olsam da içimde balıklar yüzse ama akvaryumumun camı olmasa desen.
Kendi ormanlarımda kralım ama bu defa kuşlar olsa desen, ya da
arka bahçemde iklime inat lotuslar açsa desen. Kuyrukları bile
çakışmadanevrenimdeki dilediğim galaksilerime serpiştireceğim desen
yıldızlarımı. Kulaklarımdan değil de boynumdan içeri girse desen
müziğin notaları. Yekten dönse zarım, düşsel’se tenim, perdesi olsa da açılsa
desen içimin tiyatrolarının unutulmuş replikleri sufle sufle. Kınasına yanan
gelinim, çeyizime sandık çiz desen.
Tabii
ki dediklerini duyuyorum desem ve birlikte yola devam etsek.
Mitolojik
tanrılara asa olsam desen de sen ayırsan denizleri ikiye. Antik
Mısır’da Bastet olsam, bir tas su koyarlar kapılarının önlerine
insanlar belki desen, yeniçeri olmakla samuray olmanın farkını
anlarım kılıç çiz desen ya da bir geyşanın gözyaşı şişesindeki
İstanbul siluetine bakarken iki kadeh gözyaşı koy desen alta o da
benden ücretsiz.
Kalbimi
kazanmak icin tek bir gulusun yeter.
En
çok unutmak istediğin kişiyi kazı desen, unutmamak için hem de; gulsek o anda
birlikte, sonra huzunle, dedektörsüz sondajsız aramadan bulacagim bir
desen olsun, aramaktan yorgunum desen. Kelebeklerin ömrüne ömür
katsan mesela, karnından başlasalar uçuşmaya. Geçmişinden yeni gecmis yaratsan,
tribalize edilmiş hayallerimi pürrealistik çalışabilir misin desen,
erbabına.
Denerim
ne de olsa bedenine isleyenim.
Acılarım
için yan masadan bir smiley göndersinler desen, garson anlasa hemen. Dövme
yaptırmaya sonsuzluk sembolu ile başlayacağım desen, sonra sol anahtarı
yaptırsan mesela aşırı faşist. Sasiran gozlerle baktiginda goz yasini ben
silsem.
Peri
kızımın kanatlarına kem gözler konsun desen de sussa işinin ehli, diyemese de
çizemese de. Caresiz islesede...
Uğur
böceğini mavisi yoncanın köşesine, yıldızın gölgesi
söğüdün törpüsüne, kavalın tuşu şarkıdaki resme, ateş suya, su
toprağa, toprak havaya benzemesin ama fazla da büyük olamasın desen. Sasirip
kalsam bir bilse ne istedigini diyebilsem...
“Şuurdan
şuraya” kadar olsun da gerisi bana kalsın desen. Orama değil, orana
istiyorum bil desen ama bunu ona diyemesen. Varlığıma sunulmuş armağana
bir fiyonk da sen koy desen, dayatılamamışlara direnmenin seansı
ne kadar desen, makinem sussa.
alın yazıma
font seçelim mi desen belki, enine ödesen de parasını boyuna ermese aklın.
Gözlerime kırmızı fer de çek desen, doğuramadıklarımın ebesini çiz bana desen.
Iste kendini bilen desem ve sesin buyusuyle baslasak islemeye birlikte...
Aitken
de sahipken de törelere kurbanken de aynı yere aynı renkte olsun desen yaftam.
Küçük ayaklarıma büyük pabuçlar olsun desen,
Vurmayın
öldüm, ekmek almaya çıktım ekmek oldum desen ekilesi toprağa. Kirmizi
kaplasa her hucreyi ve bende sende gorsen gozumdeki
yasi, silerken de kralice arinin viziltisi yuregimden gecse
bedenine dusse...
Hiç
demesen de olur desen, bazen. Gozlerinden yaslar gelince ağlasam silinir
mi deyip gülsen hemen korkudan, bende eslik etsem kahkahana.
Desen
ki, desen zenginiyim ben borcum olsun, ruz-i mahşer maskesi istiyorum desen
balkabağı içinde. O neymis ki demeden baslasak ise.
Sisteminiz
desen, ekolojik olsaydı biraz, siz yokken var olduğu gibi. Buzları
eritip terlerimizde boğulalım desen. Dayanamasam yarisan o pigmentlere ozgurluk
versem...
Sevkle
devam etsem durdurulmak mumkun olmadan...
Dövme
desen de dövse halısını adeta bir gündelik hayat, üç kuruşluk
bedel işte. O demir ki dövme yetmez su da ister, gönül bu sevmek yetmez
çekmek ister.
Demelerim
bitmez susmak istesem de...
Desen
ki, desen desen içinde olsa da içi dışında kabuk tutsa, kraterlerine kar
yağdırsam azar azar parmak uçlarımla. Her çatlağı bir kanyon, yüzeyimin erozyonu,
yüreğimde ovalanıp yuvalansam desen. En yuksek tepeye birlikte varmayi hayal
etsem...
Gamlarıma
gem çiz desen kemsiz, ortasından kırsan iğnesini, o desen ki, o
olsa, her desende o olsa. Baska bir sey goremeden gozlerim kamassa...
Sesten
ırak tınısını, göze yakın ete sabit bana ait oluşunu sevdim desen de
sahiplensen, sen ölsen o kalsa. Sende bende bilsek sessizce kalsak...
Püflesen de
aşsan duygu promilinin limitlerini, çektikçe sevsen cezanı,
şeceremin detaylarını kazı bana desen affola. Yapmasam olmaz...
Kesilememiş
bilet numaramı istiyorum desen böğrüme, günlerinle ödesen de
ömrümden çalsan helalleşsek.
Kendinde
mi diye sorgulamayi kesip, bassam pedala...
Ejderhanın alevleri
çakmağıma taş, taşıma tuz olsun. Pandoranın kavanozundaki iksire ulasamazmiyim
desen.
Iğnenin
ucuyla talan etme desen. Deş döşümü içim taşsa, tuş olur, ağıtsa türkü olur
desen.
Tene
yapışan öpücüğü gibidir sevgilinin, üşüyen mahrem yerlerine serilen örtü,
pas tutmaya yüz tutmuş şırasına şahit babanın güven dolu elidir dövme.
Medikal
kabusların tropikal serumlarıdır zerk edilen reçetene.
Şarhoşluğunu tokuşturduğun özür, falındaki kısmet, ötelenmiş dilek,
bozulmayan orucudur prensesin. Ancak bir ömürlüğüne kiralayabildiğimiz
işletmemizin, fişi kesilmemiş işlemeleri, iğneli iplikli dokumalarımızdır
iliklerimize kadar.
Yüreğinin karası değil boyasının siyahıdır perdesine nakş olan.
Kirine pak, elçisine zeval, derdine derman
makinasından akan tılsımıdır dövmecinin.
Korkusuz tövbeleridir insan olanın, yürekli kaçışları sır dolu
itirafları, pişmanlıklarının paradigmal egolarıdır.
Peçetelenip kuşanmak savaşa, streçlenip savuşmak, al-yen içinde
kalsa kol dışında, açılmamış zarfın denizkızlı pulları, kum saatinin ibiğinde
doğsa güneşte batsa deglarelerin de kontrasta inat. Rutuşu
yazdan sonra olsa yazının, bol taneli kardan önce.
Sen desen fistanıma çilesiz pile çiz, teğerine teyetsiz geçsem
astarı yüzüm olsa. Samanlıkta ta bulduğum jargonumun iğneli nükteleriydin,
ol de dedin, oldum.
Iste dostlar, yelesine yular, sualine tuval, mektuptaki
son kelime, dovme desen sembolik bir seranattır biraz.
MEHMET ALİ PEHLİVAN
TATTOOMIX/2015/NİŞANTAŞI
0 yorum:
Yorum Gönder